25.09.2010

Değeri Olmayanlar...

Uzunca bir süredir aklımda olan "futbolda ekonominin yansıması" fikrini nihayet yazıya dökebildim. Şuradan başlamak gerekir ki futbolcuların %80 gibi bir kısmı hakettiği değerlerin üzerinde paralar alıyor ve buna rağmen gerekeni yapamayan, beklentileri karşılayamayanların adedi oldukça yüksek. Ülkemizden bahsetmiyorum, burada "ne koparabilirsek" temelli , dostuluk ve sözde güven prensipli mukavelelere imza atılıyor. Futbolcuların da birer işçi oldukları göz ardı edilip, onları arkadaş ve son damlasına kadar taraftar zanneden yöneticilerin ikili ilişkileriyle transfer ve kontrat yenilemeler söz konusu.


Dünya çapında baktığımızda ise sıradan bir ailenin belki de 5 kuşak çalışıp kazanamayacağı paraları bir imza ile 2 bacağı ve 2 kolu olan ancak olağanüstü bedeller karşılığında sıradanlıktan "çıkarılan", günümüz tabiri ile futbolcu olanlara layık görüyor kulüpler. Ortada dönen sermaye başarı koşulsuz verildiği için, bahanelerin ardı arkası kesilmiyor doğal olarak. Her yenilgi sonrası, stres,alışma süreci gibi eskiden türetilmiş ama geçerliliğini yitirmemiş bazı kelimelerle suç başkasına atılıyor. Ancak bu konuyu en iyi özetleyen Maradona, evet belki de dünyanın en iyi oyuncusudur... Bir maç öncesi kendisine "stresli misin ?" diye soran gazeteciye , " stres sabahın 6 sında kalkıp , 12 saat çalışıp evine ekmek götürmek isteyen adamlarda olur, bizim gibi büyük paralar kazanan futbolcularda değil !". Her ne kadar yaşımız itibariyle onu canlı seyretme fırsatını bulamasak da , dahası , futbolculuğu değil söylediği iki üç söz bile hayatı tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor ve hiçbir yalanın ardına saklanmıyorsa bu adam gerçekten büyük adamdır. Maç esnasında yapması gerekeni yapmış , ancak antrenman ve maç dışı aktivitelerinde kulüplerin uyarılarını dikkate almayarak, hayatı istediği gibi yaşamış ve futbol kölesi olmamıştır kendisi...

Değeri olmayanlar deyince, ingilizceye birebir çevirisi olan "priceless" kelimesinden de bahsedelim, ki ingilizcede değersiz değil, paha biçilemez anlamında kullanılır. Ticari kaygı besleyen kurum ve şahısların para kazanma adına yaptığı masraf ve satışlara bakarak bazı futbolcuların fiyatının ne olduğunu kestirebiliriz. Tamam her zaman doğru olmayabilir ancak yanılma payını da hesaplarsak yaklaşık değer karşımızda olur. Neden sonra bakıldığında bazı efsanelerin ne kadar ettiğini hiçbir zaman öğrenememişizdir. Bu kişinin transfer olmaması yüzünden değil de , en verimli olduğu dönemde olmamasından meydana gelen ve merak yaratan vir hadisedir.


En iyi örnek de sanırım Raul olur . Schalkeye transferinde bile Real Madrid'den yüklü miktar para alan bu adamın 20 li yaşlarda ne kadar edeceğini hiçbir zaman öğrenememiştir futbolseverler. Biraz da kişilik meselesidir bu tür olaylar. Takımla sıkıntıları yoksa, oyunu da takımı hedefe götürüyorsa neden bir adam takımından ayrılsın ki ? Görmemişlik yapılmış olmaz mı aksini düşündüğümüzde ? Steven Gerrard sürekli rakipler tarafından istenmesine rağmen neden hala takımını korumuş,kaptanlığını sürdürmüştür ? Eğer halk tabiri ile ne kadar iyi oynarsa oynasın kaptan olamayacak bir adam olsa kulüp değiştirmez mi ? Ya da Casillas, bu adamın bedelini "en pahalı kaleci" listesinde görmeyi beklemek bugünkü koşullarda olmayacak duaya amin demek değildir de nedir ?

İstatistiklere baktığımızda belki de çok değerli görülebilecek bir oyuncunun her sene kulüp değiştirmesine anlam verememiz çok doğal. Bu tarz biri sanıyorum ki profesyonelliği abartmış, paraya tapmış ya da psikolojik sorunludur. İki tarafın da memnun kaldığı durumda kulüp değiştirmek ancak "model yükseltmek" amaçlı yapıldığında saygı görür. Aynı seviye takımlarının aynı oyuncuları sürekli takas ederek kullanmaları ise rahatsızlık vericidir.

Futbol, ticarete çoktan dönüşmüş olsa bile hala ucuz takımlar pahalı takımları yenebiliyor ve sonuçta verilen ve istenen paralar da kişilerce belirleniyor. Bireylerin aç gözlülüğü ve başkanların kazanma hırsı bir anda piyasayı yükseltiveriyor. İyi futbolcuya değil de "pahalı olan nasıl olsa kaliteli olur" a yöneliniyor. Patlama yapmayı göz ardı edip, vitrin maçlarında göz dolduran futbol oynayanlar baş tacı ediliyor. Sonra da ben bu sahada maça çıkmam tripleri atılıyor. Evet iyi futbol iyi futbolcularla oynanır gerçeğini kabullenmiş durumdayız ancak oynayanların iyiliği göreceli olduğu için tüm bu tartışmalar. Sergene göre yetenekli oyuncu, kulübe göre istatistikli oyuncu, başkasına göre mücadeleci , kimisine göre de özel yaşamında sıkıntı yaşamışsa iyi oyuncu değil... Kimin iyi kimin kötü olduğuna biz karar verecek değiliz ancak gelişmek için iyilerin iyilerini elemeliyiz.


Büyükşehir Belediye nin teknik direktörü Abdullah Avcı bu sıkıntıdan bahsediyor ve diyor ki ; " Biz teknik direktörler kendimizi geliştirmek ve daha ileri lisanslar alabilmek için zaman zaman kurslara gidiyoruz ve aynı şekilde hakemler de FIFA kriterlerine göre gelişim seminerlerine katılıyor. Peki ya yöneticiler neden kendini geliştirmek için hiçbir eğitime ihtiyaç duymayıp işi parayla çözebileceklerini düşünüyorlar. Türk futbolunun sorunu da tamamen budur." Bizim ki 2 gol az attı diye bile teknik direktör harcayan bir ülkede 5 yıldır aynı takımı çalıştırabilmenin gururu içerisinde söylüyor bunları. Aynı zamanda seyircisi olmayan,belediye işçilerinden ve bir grup gerçeği gören üniversite öğrencisi tarafından desteklenen bir kulüp. Nasıl oluyor da şampiyon olmuş 5 takımın ardından ligi 6. bitirebiliyor ?

Cevabı çok basit, milli takım altyapılarından bulduğu futbolcuları , milyonlar ödemeyerek, geleceğe yatırım yaparak takımında oynatıyor. İşte budur bizi ileriye götürecek olan. Bu yolda insanlardır değer verilmesi gereken...

1 yorum:

  1. Abdullah hoca sonuna kadar haklı. TR'de problem çözülecekse en dipten değil en üstten başlamak lazım. Böylece biraz olsun artık sektör haline gelmiş futboldaki takımları yönetebilirler.

    YanıtlaSil