29.12.2010

Kara Kayıp : Kaka

Neredeyse bir senedir topla etkileşime girmeyen unutulmaya yüz tutmuş gibi görünen ama 10 sene de oynamasa yarın çıkıp ilk 11 başlayacak oyunculardan biri Kaka .Şu sıralar Chelsea ile anlaştığı da iddia ediliyor ki bu Chelsea nin oyun yapısını tümden değiştirir ve de Kaka Chelsea ye fazla gelir. Keşke Manchester United a alınabilse , sistem cuk oturuyor, zaten eksik yer de orası işte..

Real Madride transferinden sonra bir türlü Milanda yaptığı işleri yapamayan, ama bunun şükür ki sakatlık sebebiyle olduğunu bildiğimiz bir oyuncu. Performansını ortaya koyduğunda yapamayacağı şey yok gibi.


Olayı biraz daha büyütürsek , kişisel tercihlerimden dolayı tatlı defansif , hızlı hücuma dayalı futbolu severim ve ne Messi ne de C.Ronaldo , Kaka dan iyi değiller bu konuda. Sıkı bir savunma ve önünde tek vuruş forvetiyle birlikte Kaka olunca takım tadından yenmez.. Zaten videoda da herşey ortada. Dar alanda zaten etkili bir oyuncu ama geniş alanda ondan etkilisi yok. Sürati aşırı olmasa da gayet yüksek ve de bu süratte verdiği kararlar beklenmeyecek kadar akıllıca. Topla rakip arasında set oluşturması da cabası. Topu kaptırması çok zor gibi duruyor, öyle ki defansları hemen yanıltıyor. Zaten o süratte hoyt desen defans çakılır kalır, Kaka da ekmeğini buradan çıkarıyor.

Gözümde orta sahanın her zaman bankolarındandır , Gerrard ile birlikte. Her zaman medyayla iç içe olmadığından ve dinine bağlı bir kişilik olduğundan rakipleri kadar gösterişli durmasa da futbol seyretmeyi zevkli kılan unsurlardan bu iki kişilik dev kadro. Yaptıkları da yapabileceklerinin göstergesi. İyi seyirler..


18.12.2010

Fabregas Pequeños ! *

İşte küçüklüğünde Barcelonada oynamış ve şu anki Barcelona takımının oyuncularının tümüyle arkadaş olan Cesc Fabregas. Şu sıralar Barcelona transferi de gündemde , biz de eski günlere dönüş yaptık...


Pique ile ne kadar iyi arkadaş olduklarını her ortamda belirtirler..


Üstteki resimde bize göre sol en üst ayakta !


Solo Fabregas


Messi ile galibiyet kutlaması .


Taktikleri dinle, buraya bakma..


Küçükten şampiyon !


Bu resimdeki kaçı acaba profesyonel futbolcu oldu ?


Fabregas ve arkasında yine Pique var !

Messiyle oynaşırken..

Not: * Küçük Fabregas !

Hileli Kura ..!

Şampiyonlar liginde son 16 takımın belli olmasının ardından merakla eşleşmeleri beklemeye başladık. Bugün çekilecek kuralarda hangi takımlar ön plana çıkacak diye tartıştık zaman zaman. Ama görüldüğü üzere her sene olan bu sene de oldu..

Kuraların çekilmesindeki hile veya şike meselesi hep tartışılır ama kimse kanıt gösteremeyeceği için "yok öyle bir şey" denilir ve geçiştirilir. Halbuki çoğu futbolsevere göre şike var, olmaya da devam ediyor.


Öncelikle şu konuya dikkat çekmek istiyorum. Diyelim görece küçük bir takımın oyuncusu büyük bir takıma transfer olacak ya da oldu, işte o zaman bu iki takım kuradan sihirli bir şekilde " birlikte " çıkar. Bunu daha çok doğu bloku ülkelerinden batı takımlarına transfer ihtimali olan takımlarda görürüz. Son iki yıldır ise Arsenal - Barcelona eşleşmesinde görüyoruz. Hadi len demeyin, sadece okuyun çünkü bu anlattıklarım kafamda uydurduğum bir komplo teorisi de olabilir , gerçek de, ama kimse bilemez.

İkinci kısım kuralara neden kural koyulmuyor? Nasıl ki aynı ülkeden iki takım birbirleriyle eşleşemiyorsa, iki takım ardışık iki sene içinde son 16 ya kalınca da eşleşemesin.. Bıktık artık Lyon - Real Madrid eşleşmelerinden...


Manchester Utd ise son 5 yılda guruptan çıktığında ya Fransız ya da İtalyan takımlarıyla oynamış. Milanla 2 kez oynamış ve Tottenham yerine Manchester çıksaydı sanıyorum ki tepkiler gittikçe büyüyecekti.

Var olan uygulama beni gittikçe soğutuyor kura çekimlerinden. En temizi kural koymayın , bırakın aynı ülke takımları da birbirleriyle eşleşsin, belki rekabet daha da artar ne dersiniz ?

16.12.2010

Hayal Kırıklığı

Ligde fırtına gibi giden ve en yakın takipçisi Leverkusenle arasında 16 hafta sonunda 11 puan olan Borussia Dortmund Avrupa Ligine dün akşam oynanan Sevilla maçında 2-2 berabere kalarak havlu attı.Yenseler çıkacaktılar ... Böylesi şampiyonluk için daha mı iyi olacak, yoksa zaten şampiyonluğa çok yakın olan takım keşke avrupa ligini de götürseydi mi diyeceğiz bilmiyorum.. Sanırım buna zaman karar verecek..


Not: Nuri çok gençsin, ilerde olur..

15.12.2010

Gol Vuruşu - David Trezeguét

Futbolcu yaşlanır, kondisyonu gider, golcülüğü kalır..




İşte Trezeguet'den unutulmayacak bir gol ..

13.12.2010

Şu Sakatlık Meselesi..

Dünya spor medyasının son yıllarda üzerinde durduğu en önemli konulardan biri sakatlık.. Sporcuların yoğun müsabaka temposunu kaldıramaması, ya da görünürde kaldırması ama kaslarının duruma isyan edercesine arıza yaratması durumu işte. Hele hele sporcu bir kulüp tarafından "bonservisi" alınarak , bilmem kaç seneliğine kulübün malı olmuşsa iş gittikçe büyüyor.

Özellikle dünya kupasından sonra ve milli maç aralarında sıkça tartışılan bir konu haline gelmesinin en büyük sebebi, oyuncuların hiçbir karşılık beklemeden gitmiş oldukları milli takımdan sakat dönüp, parasını ödeyen kişiye yeterli performansı gösterememesi. Hatırlanıldığı üzere bu konuda federasyondan tazminat talebinde bulunan Bayern Münih kulübü var ve gerekçelerine de kimse haksız diyemez. Hele hele kulüp doktorunun , dünyanın en iyi spor doktorlarından biri olduğunu kabul edersek, bu kişinin sözüne uymayıp Robbeni kadroya alıp oynatmak tamamen Hollanda federasyonunun suçu değildir de nedir ?


İşte bu kadar büyük spor kültürüne sahip bir ülkede bile futbolcu sağlığı , kazanılacak başarının önüne geçiyorsa , orada durup düşünmek lazım. Ülkemizde de durum farklı değil. Haftalarca kulübünde kadroya alınmamış adamlar milli takımda ilk 11 oynuyor ve sonuçları da farklı olmuyor. Peki oyuncuların bu kadar uzun süre sakat kalması , bunun yanı sıra avrupaya nazaran beklenilen gelişimleri gösteremeyişlerinin sebepleri neler ?

Ntvspor televizyonunda yıllarca büyük takımların antrenörlüğünü yapan Stephano isimli kişinin konuştuklarını dinlediğimde neden uygulanamıyor diye düşünmedim değil.. En temel problemimiz sporcuya göre çalışma yaptırmamak. Örnekle açıklarsak , sağ bek oyuncusu bir maçta ortalama 30 kez depar atarak ileri çıkıyor ama yanında oynayan stoper oyuncu 3 kere bile çıkmıyor. Peki idmanda neden aynı koşu çalışmasını uygulasınlar ? 20 kere koşu çalışması yapılırsa sağ beke az gelir ve bu kondisyonla maçın belli bir zamanından sonra oyundan düşmeye başlar. Stoperde ise çalışırken sıkıntı olur, yorulur.

Bu yüzden her oyuncu mevkiine göre hocalarla çalışmalıdır. Bir adım ileri götürürsek , aynı mevkiide oynayan iki oyuncunun oyun ve fizik karakterleri farklı olabilir. Biri yavaş ama teknik oynamayı biliyorken, diğeri mücadeleci ve hırslı oyununun sahaya yansıtır. Bu durumda mevkiiye göre çalışma bile az gelir , yani kişiye göre çalışma yapılmalıdır. Ancak ülkemizde herhangi bir sporcu takımdan ayrı çalışsa haber olur ..


Eski bir yazımda bahsi geçen futbolcu gelişimi de bundan kaynaklanır. Oyuncuların özel kondisyonlerleri olmadığı için gelişimleri çok sıradan yöntemlerle ilerletilmeye çalışır ama olmaz. Bir başka açıdan baktığımızda herhangi bir şeyin gelişimi için uzun vadeli kalkınma planları oluşturulmalıdır ki bu şey , ülke de olsa , oyuncu da olsa , şehir de olsa kural değişmez ! Bizim kulüplerimizin hangisinde bir teknik heyet ve antrenörler gurubu 2 yıldan fazla kalabiliyor ki planları uygulanabilsin ? İşte en temel problem burda. Çok uç örnek olmasına rağmen C.Ronaldo daki bariz ilerlemeyi görmemek mümkün değil. Sebebi ManUtd ta uyguladığı planı başarıyla sonlandırmasıdır.


Sanıyorum ki bunu yapmak çok da zor değildir. Tabi bunları direk A takımdan uygulamaya başlarsanız problem yaşayabilirsiniz , çünkü 20 yaşına gelmiş bir oyuncuda bazı şeyleri değiştirmek o kadar da kolay olmaz. O yüzden altyapılarda her bölgeye ayrı bir antrenör koymak en basit çare. Zaten bunu yıllardır düşünmüşümdür, neden Galatasaray altyapısının forvet antrenörü gol koklamayı öğretecek Tanju, baskı yapmanın faydalarını uygulamalı gösterecek Hakan, defansında kolu kopsa topu geçirmeyecek Bülent orta sahasında ise yine efsanelerden biri.. olamıyor ?

12.12.2010

Gol Vuruşu - Andriy Shevchenko

Chelsea ye transferiyle unutulmaya yüz tutmuş komple golcülerden.. Eskilere dönmek iyidir, ve bu gol de kendine Chelsea de bile ne kadar güvendiğinin kanıtıdır..

9.12.2010

Guruplar Bitti !

Şampiyonlar Liginde gurup maçlarının bitimiyle oluşan göze çarpan niteliklere bir bakalım...

En çok gol atan takım :
Tottenham Hotspur - 18 gol


En çok gol yiyen takım :
Zilina - 19 gol

En çok puan toplayan takım :
Real Madrid - 6 maçta 16 puan

En az puan toplayan takım :
Partizan ve Zilina - 6 maçta 0 puan

En çok gol atan oyuncu :
Samuel Eto'o - 6 maçta 7 gol


En az gol atan takım :
Bursaspor - Panathinaikos - Rubin Kazan - 6 maçta 2 gol


En az gol yiyen takım :
Manchester United - 6 maçta 1 gol (Ligde ve Şampiyonlar Liginde henüz yenilmediler..)

En çok asist yapan oyuncu :
Carlos Martins - Benfica


En çok korner kullanan takım :
Benfica - 6 maçta 59 korner

Topa en çok sahip olan takım :
Barcelona - 6 maçta 279 dakika (% 70 topa sahip olma)

Topu sevmeyen takım :
CFR Cluj - % 38 ortalama

İlk defa guruptan çıkan takım :
Tottenham - ilk defa şampiyonlar ligine katıldı ve guruptan lider çıktı
Kopenhag - ilk defa guruptan çıktı
Shakthar Donetsk - ilk defa guruptan çıktı (şaşırtıcı değil mi ?)


En çok gol olan dakikalar :
76 - 90 dakikalar arası - 58 gol

Toplam gol sayısı :
Gurup maçlarında 276 gol


Serüvenin devamı için 17 aralıkta İsviçre'nin Nyon kentinde saat 13.00 da çekilecek 1. ve 2. leri eşleştirecek kurayı bekliyoruz...


8.12.2010

Minik Topçular



İşte karşınızda 2000 yılı Türkiye Minikler futbol 4. sü ! Vali Şenol Engin İlköğretim okulu..
(4. ve 5. sınıflardan oluşur , arada 3.sınıflar da vardır..)
Bakalım beni bulabilecek misiniz ???



Ayaktakiler : Muharrem hoca,Cüneyt,Mersin,Evren,Beyhan,Merin,Ersel,Ahmet Torun
Oturanlar :Birol,Ediz,Ercan(gol kralı),Osman,Nuray


Şaka şaka ben yokum ! :)

6.12.2010

Sıkıysa Sen Yap...

Spor dünyasının olmazsa olmazıdır eleştirmenler. Hoş, gerçi hangi kritere göre eleştirmen olunur bilinmez. Kimi var ki yıllardır futbol oynamış ama iki lafı arka arkaya koyup , olumlu ya da olumsuz bir eleştiri yapamıyor. Kimi ise topa değmemiş, sahanın nasıl bir yer olduğunu bilmezken yorumları acımasız sertlikte .. Peki nasıl oluyor da medya dünyası her tipten yorumcuyu, farklı kişilik ve üslupları bir araya getiriyor ve böyle devam etmesine izin veriyor ?


Kimisi aman ben etliye sütlüye karışmayayım, paramı alıp gideyim mantığıyla yorum yapıyor ve konuşması bittiğinde ne dediğini anlayamıyorsunuz. Uygulanacak hareket doğru mu yanlış mı size aktaramıyor ve gayet yuvarlak yorum cümleleri kurarark vakit geçiriyor. Kimisi ise futbolcuyu yerin dibine sokacak nitelikte betimlemelerde bulunuyor. Sanki adam topa hiç değmemiş, bilmem kaç senedir top oynamıyor , o derece. Tamam öyle futbolcular gerçekten olabilir ama ertesi maç süper oynadı da denmemeli o zaman.. Bazı tipler ise yaptığı yorumdan çok kullandığı kelimelerle ön plana çıkıyor , bu da bizi gülümsetmeye yetiyor :)

Sürekli izlediğim kanal olan NTVSpor'un futbolda ve diğer branşlarda spikerlik yapan, maç anlatan, gerektiğinde muhabir olan çalışanlarını bu konuda takdir ediyorum. Hemen hepsi anlattığı, yorumladığı ligleri ince detaylarına kadar biliyor. İspanya liginin herhangi bir takımının yedek oyuncusunun hangi haftalar gol attığını, sakatlandığı zaman sebebini, hatta takım içindeki uyum gösterdiği oyuncuları bile biliyorlar. Bu tabiki de futbol severler açısından hoş bir durum. Bu yüzden spor konusunda tek kanalım ..



Aynı platformun "futboldan gelme" yorumcuları ise değişik karakterler. Rıdvan Dilmen ve Sergen Yalçın şüphesiz ki Türk futboluna damga vurmuş oyuncular. İkisi de Türkiye'nin gelmiş geçmiş en teknik oyuncuları arasında yer bulur. Fakat yorumlara gelince tamamen zıt üsluplar mevcut. Sergen daha çok "yetenekli futbolcu" gözlemiyle son noktayı koyuyor. Bir oyuncu Sergen tarafından ya beğeniliyor , ya beğenilmiyor. Söz konusu olay ise 1-2 maçta anlaşılan bir durum, tabi Sergen tarafından. Eleştirilerinde acımasız ve korkusuz, sonuna kadar dobra. Stüdyodaki diğer yorumculara yanlış gelse de ,Sergen dediğinden vazgeçmiyor. Tüm bunlara rağmen "gerçekten yanıldığı" konu sayısı az. Bizim içimizden geçirdiğimiz şeyleri lap diye söyleyince belki kızıyoruz, ama ciddi konularda hakkını da vermek lazım..

Rıdvana bakınca eleştiri dozunun daha çok oyunculara değil de oynanan futbola göre ayarlandığını görüyoruz. Sürekli nasıl olması gerektiği yönünde tavsiyeler veriyor ve ters durumlarda karşılaşılabilecek sorunlara değiniyor. Bir oyuncu ne kadar hata yaparsa yapsın , onu yerden yere vurmuyor aksine "düzelecek" diyerek geri kazanmaya çalışıyor. Sistem analizlerini tahtada gösteriyor ve futbolcu özelliklerini Türkçe olarak çok iyi tanımlıyor. En sevdiğim lafları ise "çabuk ama hızlı değil" ve de "süratli ama devamlılığı yok" .


Neden sonra anlıyoruz ki insanlar eleştirilerini kendi durumlarına bakarak yaparlar. Rıdvan Dilmen büyük futbolcuydu, sonra teknik direktör oldu ve başarısız sayılabilecek Fenerbahçe ve Karşıyaka maceralarının ardından yorumlarını ona göre yapıyor. Yaşadığı macerayı düşünürsek, kendi üzerine ne kadar gelindiğini bildiği için aynı şeyi yapmıyor.

Sergen ise öyle değil. Futbolculuğunda büyük futbolcu olup olmadığı hala tartışılıyor, ama futbol oynayışı çok büyüktü. Her takıma gitmese efsane kategorisine tereddütsüz girer. Antrenörlük yapmış mı peki ? Evet. Bilmeyenler olabilir ama Sergen Beşiktaş A2 takımının yarım sezon antrenörlüğünü yaptı. 16 maçta 14 galibiyet aldı ve bu çok büyük başarıdır. Bunun ardından "hiç bir oyuncusu A takıma alınmıyor" diye teknik direktörlüğü bıraktı. Bu yüzden Sergen şu an herşeyi biliyorum gözüyle yorumluyor olayları.Çık sen yap deseler yapacak hani..

İşte yorum dünyasının gerçekleri böyle . Birileri orada atıp tutarken, biz TV karşısında "söylemesi kolay, sıkıysa sen yap" diyoruz. Rıdvan yapamamış işte, ama Sergen yapmaktan öte geçmiş. Şimdi sıra diğer atıp tutanlarda, öyle acımasızca konuşmakla olmuyor, sıkıysa siz de yapın ..!

4.12.2010

Gol Vuruşu - Frederic Kanoute

Gol vuruşuna biraz ara vermiştik ama bu gol gerçekten de bu köşeyi aşar.. Topa dokunması ve ayağının toptan hızlı olması Kanoute'nin neden 38 milli maçta 23 gol attığını özetliyor..

2.12.2010

Kara Kış



Uzun zaman oldu böyle karlar altında maç görmeyeli. İşte Lech Poznan - Juventus maçının önemli anları. Bu arada "Juventus'u seven adam " yine golünü attı. İlk maçta da 3 gol atmıştı hatırlarsanız.. Kim mi ? Artjoms Rudnevs..



http://www.uefa.com/uefaeuropaleague/matches/season=2011/round=2000128/match=2003010/index.html

30.11.2010

Yazık


Hiç bir şeye üzülmem de sana üzülürüm be kaptan..

29.11.2010

El Clasico



Dünyanın en büyük ikinci derbisi bu akşam oynanıyor. Kimine göre Messi vs Ronaldo maçı olacak ama bana göre değil.. Mourinho vs Barcelona maçı olacak gibi duruyor ama Mourinho Camp Nou da pek de başarılı değil. Barcelona geçen seneden dolayı kızgın..

Dileyenler goal.com un yaptığı mevkilere göre futbolcu değerlendirmesini inceleyebilir. Genel olarak iki takım da çok iyi. Gönül ister ki Valdes bariz hatalı bir gol yesin ve Sergio Ramos kafa golü atsın. Budur beni tatmin edecek olan !

Dimitar Berbatov



Blackburn Rovers a 5 gol birden atarak Premier Lig de bir maçta 5 gol atan ilk yabancı futbolcu olmuştur. Zamanında kendisine ödenen paralar tartışılırken fırsat bulduğunda neler yapabileceğinin görülmesi benim gibi bu tip oyuncuları seven adamlar tarafından, hoş oldu.

Aynı şeyleri Arshavin ve Mario Gomez de yaşadı ve onlar da ellerine geçen fırsatları mümkün olan en iyi şekilde kullandı ve sanırım artık kimsenin bu oyuncular hakkında şüphesi kalmamıştır. Çünkü onlar ÖZEL oyuncular..


Not : Arshavin'in takıma katkısını istatistiklerle açıklamaya gerek yok, Liverpool a 4 gol atan kaç kişi var , Mario Gomez son 11 maçta 15 gol attı ve şüpheleri kaldırdı..

23.11.2010

Sönük Yıldızlar # Lisandro Lopez

Uzun arayışlar sonucu kalitesi herkes tarafından bilinen ve oynadığı takımlara katkısı en üst düzey olmasına rağmen medyada ve çeşitli ortamlarda adı pek de fazla geçmeyen birini buldum yine.. Ne tesadüftür ki Pauleta gibi o da forvet, o da Fransa'da oynuyor , yolu Portekizden geçmiş..


Lyon'un golcüsü Lisandro Lopez bu tanıma uyan bir futbolcu. Porto'dayken yaptığı işlerle kendi değerini 10 katına çıkarıp Lyon'a gelmişti. Geldiği sene de attığı kritik gollerle "Yılın Oyuncusu" seçildi. Bakınız çok gol atarak değil, attığı kritik gollerle. Bu da demek oluyor ki en önemli maçlarda , takımının ona en çok ihtiyacı olduğu anlarda hep yardıma koştu, görevine sadık kaldı. Şampiyonlar Ligi çeyrek final maçında Bordeaux ile eşleştiklerinde 2 gol birden atarak takımını yarın final başarısına taşıdı. Lyon a geldiği yıl çıktığı ilk maçta golle buluşmak sanırım ki önemli bir olaydır. Bizim futbolcularımız aynı takımda yıllarca oynadığı ve aynı takım arkadaşlarıyla sayısız maça çıktıkları halde sezonda 2 golde kalabiliyor ya da bitmek bilmeyen gol oruçlarına girebiliyorlar..

Azıcık araştırdığımızda görüyoruz ki aynı kişilik Portekizde de yılın futbolcusu seçilmiş. Bunu yaparken sadece 10 gol atmış ligde. Peki nasıl oluyor da bu kadar az gollerle "yılın futbolcusu" oluna biliyor. Futbolda şu gerçeği görmek lazım. Eğer futbolda gole en yakın adam olarak oynuyorsanız ya Jardel,Tanju Çolak,Gerd Müller gibi sahada gol harici adınız geçmese de yıl sonunda gol sıralamasında en üstte olacaksınız , ya da Lisandro Lopez gibi takıma çok büyük katkı sağlayacaksınız.

Gol atamayan bir forvet takımına nasıl katkı sağlar ? En büyük örneği Hakan Şükür. Kendisi de der ki "her zaman iyi oynayamayabilirsiniz ancak kötü koşma lüksünüz yoktur.". İşte prensip bu. Rakibin yanında hayalet baskısı yapmayarak, topu gerçekten engellemek veya almak için hamlelerde bulunarak ve topu kazandığında şutu değil mümkün olan en iyi pozisyonu takımı adına yakalamayı düşünerek.Bunun meşhur örneği sanıyorum Samuel Eto'o dur. Top almak için defansa kadar gelip gol atmak için korner direklerinin yanında pozisyon yaratması takdire şayandır.

Lisandro Lopez henüz 27 yaşında ve formu üst düzey. Avrupa'nın fizik güç gerektiren önemli liglerinden Fransa'da sevilen ve alkışlanan bir oyuncu. İkili mücadelelerden vazgeçmeyen , çabalayan oyuncu. Hem de bir yıldız oyuncu, öyle yıldız ki Lyon tarihinin hala en pahalı transferi. Boyu forvet boyunda değil, sadece 1.75 ama yaptıkları öyle değil.

En büyük şanssızlığı ise Arjantin milli takımında oynuyor olması. Martin Palermo eğer eleme maçlarında kritik bir son dakika golü atmasaydı Lopez i Güney Afrika kadrosunda görmemiz kuvvetle muhtemeldi. Ne yazık ki futbolda duygulara yer var,insan doğasının değiştiremeyeceği bir olgu olarak kabul etmek gerekir.Böyle bir milli takım hali hazırda 7-8 üst düzey golcüyü bünyesinde barındırdığı için şans bulamaması da çok normal.


Futbolcuların da sadece milli takımda vitrin yapmadıklarını hatırlatmak gerekir. Mesela dünyanın bir numaralı kanat oyuncularından Ryan Giggs bir tek dünya kupası ya da avrupa kupası maçı bile oynamamıştır. Sadece Manchester United la elde ettiği başarılar bile onun milli takımının iyi olması durumunda gelebileceği seviyeyi hayal etmemizi sağlar.

Lisandro Lopez ülkemizde forma giyecek olsa sanırımı ki Beşiktaş ta oynar. Geldiği şampiyonlar ligi maçının ardından taraftara ve atmosfere hayran kalmış ve bunu röportajlarında sıkça dile getirmiştir. Keşke 30 yaşından sonra da olsa gelse, kulüplerimiz de yeterli ilgiyi gösterse. Bugüne kadar alınanları gördükyen sonra bu değerde bir oyuncuya kim hayır diyebilir ki ?

20.11.2010

Bu da Kim !

İşte Avustralya milli takımının dağınık saçlı genç görünümlü orta sahası Jedinak ve Gençlerbirliğindeki tipik Anadolu insanı görünümlü Jedinak !


Not: Tanımayanlar için ilk resimdeki beyaz formalı, ikinci resimde ise ayakta duran kırmızı-siyah formalı arkadaş...

19.11.2010

Şampiyonluğun Mimarı

Formula 1 de sezon bitti ve tarihin en genç şampiyonu Sebastian Vettel oldu. Zaten bu sezondan önce yer aldığı 3 sezonda değişik atmosferlerde elde ettiği puanlar,kürsüler ve birincilikler bu pilotun şampiyon olacağının müjdesini veriyordu. Yağmurlu Amerika yarışında ilk sırada yer almasıyla dikkatleri üzerine çekmişti ve bu sezon iyi bir takımla şampiyonluğu elde edebilecek kalitede olduğunu gösterdi.


Kimilerine göre Cristian Horner , takım patronu olarak en büyük pay sahibi, kimileri ise Vettel in 1. pilot olarak tutulmasından kar elde ettiğini düşünüyor. Şöyle bir gerçek var ki Vettel son yarışa kadar hiç şampiyona liderliğine yükselemedi.Son yarışta mucizevi bir şekilde kendisini de şaşırtan olay gerçekleşti.

Sezon boyunca takım arkadaşı Webber le (ki uzun süredir, Jaguardan beri takip ettiğim iyi bir pilottur) yaşadığı tartışmalar manşetlere taşındı. Aralarında geçen sert rekabet bazen istenmeyen sonuçlar doğurdu ve buna rağmen takımlar klasmanında şampiyonuğu çoktan garantilediler.


Vettel , Formula 1 de yarışan en genç pilot olma rekorunu kırdı. Ardından da en genç şampiyonluk geldi. Peki bu büyük olayın yaratıcıs, şampiyonluğu mimarı kim ?


Formula 1 camiasını şöyle böyle takip edenlerin pek de bilmediği bir adam. Michael Schumacher ! Vettel i küçüklüğünden beri tanıyıp ona karting günlerinden beri destek veren bir efsane. Belki de bu yüzden efsane, hiç bir zaman kibir yapmayan, sadece ve sadece yarışmak isteyen, elinden geldiği kadarıyla rakiplerini tehlikeye sokmadan yarışan bir efsane.


Ufak bir araştırma yapıldığında açıkça görülüyor ki Vettel-Schumacher ikilisinin yanyana çekilmiş pozları oldukça fazla ve dostluklarının ne kadar iyi olduğunun göstergesi. Sebastian Vettel , Schumacher hakkında " Hayatımdaki 3 Michael den en önemlisi." diyor ve diğer ikisi de Michael Jackson ve Michael Jordan.. Sözü fazla uzatmaya gerek yok. Adam olacak çocuk bir efsanenin gözetiminde hakettiği yeri erkenden elde ediyor.


Keşke eski Formula yarışçılarının çocuklarını kayırarark bu aleme sokması engellense ve gerçekten Vettel gibi başarılı pilotlar kendine daha çok yer bulabilse. Keşke yarın Hakkinen,Prost,Barichello da birilerinin elinden tutup şampiyonluğa yol açsa...

17.11.2010

Oğuzhan Özyakup



Arsenal alt yapısında oynayan ve zamanında Hollanda u-17 milli takımının kaptanlığını da yapmış bir futbolcu ve şu sıralar PSV nin A takımına transferi söz konusu.İbrahim Afellay ın Barcelona meselesi herkes tarafından bilinir olduğu için PSV böyle bir yola başvuruyor sanırım.
Kendisi 1992 doğumlu ve Avrupa'nın en üst düzey liglerinden olmasa da kayda değer Eredivisie de forma şansı bulması , gelişimi açısından çok ama çok önemli. Eğer 18 yaşında A takımda problemsiz ve yeterli güçte forma şansı bulabilirse Türkiye bir gurbetçiden daha istediğinden fazla yararlanabilmiş olacak. Tabii Oğuzhan bizim milli takımı seçerse..
Zamanında Fatih Terime laf sokmasıyla gündeme gelmişti ve dediklerinde haklıydı. Eğer yarın beni milli takıma çağıracaksalar düşünürüm. Biz futbola bugün başlamadık çocukluğumuzdan beri oynuyoruz ama bizim görmezden geliyorlar demişti.


Hiddink'in başlattığı değişim hareketinin bir parçası olmasını gönülden isterim. Her ne kadar Hiddink yanlış adamları kadroya almış ve almaması gereken oyuncuları dışarıda bırakmış olsa da eski zihniyetten kurtulmuştur ve doğru oyuncuları bulacaktır. Bizim düşünemediklerimizi bile sahaya sürecektir ve daha da önemlisi bu hareketle dizginleri eline aldığını göstermiştir. Oğuzhan ülkemizin çoğu zaman geri kaldığı futbol zekasına büyük katkıda bulunabilir. Arsenal in internet sitesinde yazdığı kadarıyla asistleri ve oyunu okumadaki başarısıyla ön plana çıkıyor, yani bizi istemeyen Mesut'un küçüklüğü dersek problem olmaz sanırım.

Küçük yaşta büyük tecrübeler elde etmiş öyle ki u-16 ve u-17 avrupa şampiyonalarında finale yükselmiş ve ikincisinde kaptanmış.Wenger in eğitiminden geçmiş ki kariyerinin en önemli hamlesidir şu ana kadar. Fabregas 24 yaşında dünya çapında bir yıldız olabiliyorsa ve bunu 16 yaşından beri göz göre göre yapabiliyorsa Wenger sayesindedir. Yaş ortalaması 20 yi geçmeyen takımlarla her sene Premier Lig de ilk 3 e oynayabilen başka bir takım bulunamaz.


Umarım beklentilerim gerçekleşir, bu çocuk PSV de ilk 11 de yer alır, milli takımımızı seçer ve bize geleceği getirir. Ailesi Trabzonlu ve milliyetçilik duygsunun ön plana çıkmasını bekliyorum. Milli takıma gelmezse ne olur ? Hiç bir şey olmaz biz daha nica Oğuzhanlar yetiştiririz. Mehmet Ekici röportajında Almanya için oynamak aklımdan bile geçmedi dedi ve de Türkiye'ye yakışan bir futbolcu olduğunu kesinlikle söyleyebilirim. Bize böyle adamlar lazım, zaten aklının ucundan dahi geçiyorsa gelmesin, burası Türkiye, ama iyi ama kötü profesyonellik her zaman 2. planda...

15.11.2010

Casillas'ın Refleksi

Topları tutmadaki başarısı tartışılamaz ama bakın tribünden atılan top şeklindeki gazeteyi nasıl yakalıyor. Yakaladıktan sonra da geri atarmış gibi yapması çok eğlendirici :)

14.11.2010

Takım İçin !

Büyükten de büyük, kelime anlamıyla "efsane golcü" lerden biri bu adam. Ole Gunnar Solskjaer. Bizim forvetlerimizden hangisi takımını düşünerek 80 metre depar atıp rakibin gol atmasını engelleyip kırmızı kart görüp oyundan atılmayı normal karşılar ? İşte bu yüzden efsanedir bu adam, takımını her zaman kendinden büyük gördüğü için ...

Takip Listem #6 - Zydrunas Karcemarskas

Evet başlıkta belirtilen ismi okuması zor, zaten formasında da Karce yazıyor sadece. Ülkemiz takımlarından Gaziantepspor da oynuyor ve oldukça da başarılı. Daha önce Dinamo Moskova takımında yer almış ancak daha iyi bir kulübe gidememesi kötü olmuş. Zira Litvanya milli takımı formasını 51 kez giymiş ve uzun seneler de giyecek. 27 yaşında ve kaleci olduğunu düşünürsek 10 yıl daha rahatlıkla aktif futbolda yer alabilir.

Sevdiğim yönlerinin başında topu yakaladıktan sonra oyuna çabuk sokması, ve bunu bilinçli yapması yer alır. Çabuk oynayayım diye boşa pas vermiyor, bilerek ve isteyerek top yolluyor. Refleks olarak çok çok iyi. Alışma süreci diye bir şey varsa bunu çabuk atlatmış. Boyu yerinde ve hava toplarında avantajını iyi kullanıyor. Galatasaray'ın kaleci aradığı günlerde ilaç gibi bir kaleci. Zaten kendisini ilk Galatasaray - Gaziantepspor maçında seyretmiştim ve o gün kıvılcımları farketmiştim. Sonuç olarak gayet iyi kaleci ve süper ligdeki her takımda oynayabilecek kapasitede..

10.11.2010

Kişisel Gelişim

Uzun süredir planladığım Gareth Bale yazımı yazmamın bir manası kalmadı artık. Ntvspor tüm detaylarıyla bu adamı konuştu dün akşam. Dayısından onu tanımayan futbolculara kadar herkesin görüşü dile getirildi. 50 milyon sterlin edip etmeyeceği tartışılmadı ama büyüklüğüne laflar geldi.

İşte böyle Gareth Bale. 2 yıl öncesine kadar fanatik Tottenham taraftarı olmayan ya da futbolla üst düzey ilgilenmeyen adamların adını bile bilmediği bir yıldız. Bir anda çıkıp , son şampiyonlar ligi şampiyonu takım karşısında 3 gol 2 asist yapabilen bir sol bekten bozma sol açık. Başarısının borcunu tamamen kişisel gelişimine borçlu ve onu da çalışmasına.


18 yaşındayken görülüyorki zayıf,çelimsiz ama süratli bir oyuncu, 2-3 yıl içerisinde gücü bitmek tükenmek bilmeyen, süratini 80. metreye kadar değiştirmeden koşabilen, koşarken topa dokunuşları ve vuruşları o derece başarılı olan bir oyuncu oluyor. Adele gücü neredeyse 2 katına çıkıyor ve bu sayede gerçekleşiyor tüm bunlar.
Küçüklüğünde futbolla alakası olmayan bir adamın (ki kendisi rugby,koşu ve buz hokeyi takımlarında oynamıştır) bu denli ön plana çıkması şaşırtıcı. Görünüyor ki "atlet oyuncu" tabirinin karşılığı. Uğur Meleke nin sıkça söylediği atlet oyuncu, yani küçükken başka sporlarla ilgilenip vücut yapısı ve kondisyonu futbolcuların üstüne çıktığında, oyuncuda yetenek olmasa bile yapısı sayesinde ortalama üstü futbolcu oluyor. Yetenek varsa Gareth Bale, Marc Janko oluyor...

Bunun örnekleri dünyada çok. Hani futbolda "ilk önce yetenek olacak" derler ya, bizde sadece o varsa var, gerisi yok. Cristiano Ronaldo yeni yeni meşhur olduğunda sadece dripling ve çalımlarıyla dikkat çekerken şimdi dünyanın en iyi şut çeken oyuncularından ve de koşmasını 20 metreden 70 metreye süratini 1 den 1.2 ye çıkardı. Aynı şeyi Messi de yaptı. En hızlı,en kıvrak adamken bir anda en golcü oyuncu da oluverdi. Şut çalışmış belli ki. Bizim de bunlara en yakın görünen oyuncumuz Arda Turan. 3 sene önce çalımlarıyla nam saldı ve ne yazık ki hala çalımlarından başka bir numarası yok. Biraz oyun görüşü artmıştır o kadar. Şutu ve hızı yok denecek kadar az. Demek ki çalışmıyor. Çalışsa neden maçın 60. dakikası yorulsun ya da vücudu neden baklavaya benzemesin. Neden avrupa takımları özellikle de Arsenal bu oyuncuyla ilgilenmesin ?


Ülkemizde herkes futbolu bilir , konuşur , oynar ama kimse futbolun gerekliliklerini temelden öğretmeye çalışmaz. Nasıl olsa futbolu bacak ve ayaklarınla oynuyorsun, onlar iyi olsun yeter. İkili mücadeleye girmeden, rakibin belini bükecek çalımlar atacak kadar kıvrak olamadan, çalım yiyip belin kırılmayacağı kadar esnek ve sağlam olmadan ayaklar ne kadar yeter ? Yetmez ki yetmiyor da.
Zaten elde ettiğimiz başarıların bu kadar taktiksizlik ve çalışma yoksunluğu yanında nasıl geldiğini hala anlayamadım. Açın herhangi bir süper lig teknik direktörünün çalışma notlarını ve Benitez,Mourinho,van Gaal, Tuchel gibi adamlarla karşılaştırın. Mourinho'nun kağıtlarını uygulamayı geçin anlayamazsınız bile. Biz ise sadece adamları atak ve defans durumuna göre dizer bırakırız. Gerisi yok, hem de hiç yok. O yüzden oyun sıkışınca doldur boşalttan başka çaremiz yok, geriye düşünce allah allah nidalarıyla akınlar yapan ordu gibi ileri saldırışımız da o yüzden.
Günlük başarı uğruna avrupa devi oyuncuları gönderişimiz de o yüzden. Bakınız hoca değil oyuncu bile olsa bu adam Türk hocalardan daha sistemli çalışma biçimleri bilir, uygulayıp uygulayamayacağı takımın bütününe bağlıdır. Ya da oyuncularımıza çalışmak zor geldiği için hocalarını postalatırlar.


Bakınız yine FB-GS tartışması gibi olmasın ama Alex Türkiye ligi istatistiklerini alt üst etmiş olmasına rağmen avrupada başarılı hareket sayısı bile kısıtlı. Çünkü koşamadan adam geçilmiyor ya da ikili mücadele olmadan top kapılmıyor. Türkiyedeki gibi boş alan bulmak zor ve onu yaratmak da kolay değil. Ama Hagi dünya markası bir oyuncu çünkü Alex'in yapamadığı ne varsa yapabilmişti.Kendisinin çok çalışkan olduğu ve futbolu "Türk gibi düşünmeden" antrenmanlar zor geldiği için bırakmıştı.Antrenman yapmadan futbol oynamaması gerektiğini de çok iyi biliyordu. Antremana ilk gelip son çıkan adam tabiki hakettiği yerde olur. Umarız bunu takımına da aşılar ve futbolculuğunda olduğu kadar başarı elde eder. Takımında kişisel gelişim izlerini merakla bekliyoruz..

5.11.2010

En Golcü Oyuncular !

İşte size 96-97 sezonundan beri UEFA nın en iyi ligler sıralamasında ilk 10 a giren liglerde 30 gol ve üstü atabilen oyuncular.

Gol

Oyuncu
Kulüp Sezon
42
Mário Jardel Sporting CP 2001-02
38
Mário Jardel FC Porto 1999-00
38
Hakan Şükür Galatasaray 1996-97
36
Mário Jardel FC Porto 1998-99
35
Mateja Kezman PSV Eindhoven 2002-03
35
Luis Suárez Ajax 2009-10
34
Lionel Messi Barcelona 2009-10
34
Afonso Alves SC Heerenveen 2006-07
34
Nikos Mahlas Vitesse 1997-98
34
Ronaldo Barcelona 1996-97
33
Klaas Jan Huntelaar Heerenveen/Ajax 2005-06
33
Klaas Jan Huntelaar Ajax 2007-08
32
Diego Forlan Atletico Madrid 2008-09
31
Cristiano Ronaldo Manchester United 2007-08
31
Luca Toni Fiorentina 2005-06
31
Ruud van Nistelrooy PSV Eindhoven 1998-99
31
Fatih Tekke Trabzonspor 2003-04
31
Mateja Kezman PSV Eindhoven 2002-03
30
Samuel Eto'o FC Barcelona 2008-09
30
Thierry Henry Arsenal 2003-04
30
Mário Jardel FC Porto 1996-97
30
Kevin Phillips Sunderland 1999-00
30
Serkan Aykut Samsunspor 1999-00

Listede tanıdık isimlerin de yer bulması dikkat çekse de son 5-6 sezondur önemli bir golcü futbolcunun ülkemizde oynamaması üzüntü verici. Bazı golcüler ise sadece Hollanda Liginde golcü :)

4.11.2010

ŞL 4. Hafta - Artılar..

Şampiyonlar liginde finale giden yolda küçük adımlar atmaya takımlar çoktan başladı. Kimisi şansın yardımıyla kimisi oynadığı futbolla sonuca gitti ama gelecek için umut verdi. Bu hafta gözüme çarpan oyuncular ve olayları sıralıyorum.


Haftanın Golcüsü - Mario Gomez

Bundesliga'nın en pahalı futbolcusu olmasına rağmen birçok futbolseverin "overrated" olarak adlandırdığı isim. Ben ise çok severim kendisini ve de golcülüğünden zerre şüphe duymam. Sanıyorum ki sosyal ve psikolojik sorunları var, takımda istediği kadar yer bulamıyor. Bulunca da yapacağını yapıyor. Cluj gibi kendi evinde kötü olmayan bir takıma ilk 3 golü atmak o kadar da kolay değildi, ama o yaptı. Henüz 25 yaşında ve kendisinden büyük işler bekliyorum.

Haftanın Takımı - Marsilya

Yeni takımlardan Zilina yı 7-0 yendiler.Fazla söze gerek yok. Bi ara BJK yı rekordan yoksun bırakacaklar diye korktum...

Haftanın Hayal Kırıklığı - Olympique Lyonnais

Benfica'dan 4 gol yiyecek bir takım değildir Lyon. İstediklerini yapamadılar, son dakikalarda 4. golü atsaydılar "haftanın geri dönüşü" olacaktı.


Haftanın Dikkat Çekeni - Tottenham

Evet zayıf takım olmadıkları çok belli ama İnter i rahat bir şekilde 3 golle yenmelerini bekliyordum diyen yalan söylemiş olur.

Haftanın Ekartesi - Gareth Bale

İsminden çok söz edilecek bir oyuncu, yaptığı koşular inanılmaz. Kendi sahasından aldığı topu 50-60 metre sürdükten sonra isabetli bir gollük pas ya da düzgün bir vuruşun ardından gol yapabiliyor. Karşısında oynayan dünyanın en iyi sağ bekleri kategorisinde ilk 3 e girebilecek Maicon u "yokmuşçasına" geçmesi, ya da karşısına kim gelirse gelsin sanki avanslı başlıyormuş gibi koşuşu en belirgin özelliği. Ekarte konusunda bir numara.

Haftanın Golü - Nicolas Anelka

CSKA Moskova karşısında 4-1 lik galibiyetin açılış golüne imza attı Anelka. Bu hafta çok gol olmasına rağmen güzel gol pek göremedim. Anelka'nın dar açıdan attığı gole güzel demek zorunda kaldım..


Haftanın Hareketi - John Arne Riise

Roma , Basel deplasmanında zor da olsa 3 puanı aldı ve gurup içinde önemli bir katkı sağlanmış oldu. Maçta 2 pozisyonda hakemin avantajı oynatıp Roma'nın 2 gol atması hakemin kalitesini görmemi sağladı. Haftanın hareketi ise Riise nin düşürüldükten sonra tereddütsüz penaltı çalan hakeme bakıp, "tabi penaltı canım,herhalde yani" ifadesine bürünen suratıydı.

Haftanın Umut Vereni - Auxerre

Şampiyonlar ligine ölüm gurubuna düşerek umutsuz başlayan Auxerre, Ajax ı mağlup ederek en azından UEFA ya katılma yolunda aşama katetti.

Bu özellikleri seçtikten sonra şöyle bir baktım ki , Macnhester United oynadığı 4 şampiyonlar ligi maçında hiç gol yememiş. Haftanın olmasa da şu ana kadar olan en iyilere bunu da eklemek istiyorum.

3.11.2010

Sağlam Futbolcu !

Kendisine hayranlığımı zaten çeşitli mecraalarda dile getiriyorum. Evet bana hediye alacaksanız bu adamın kulüp formasını isterim :) . Detaylı incelemeyi müsait bir zamanımda yapacağım, dersler,sınavlar,lablar malumunuz...



Duvar gibi adam, daha ne isteyelim. Şöyle yüzünü bile sıvazlamadı, maşallah ..

30.10.2010

Takip Listem #5 - Martin Harnik

Bu sezon Stuttgart ın Avrupa Ligi elemeleri maçlarında attığı golle bana para kazandıran adam. İşte böyle çarptı gözüme. İlgimi çekti ya bir kere, sonra unutmam çok zor.. Her maç Stuttgarta bakarım golü var mı diye, ya da Avusturya milli takımında.

Martin Harnik 87 doğumlu ve fiziği yerinde bir oyuncu. Bu sezon 16 resmi maçta 6 gol atmış. Genelde yedek oynuyor zira önünde Pogrebnyak,Marica,Cacau gibi isimler var. Buna rağmen gol oranı kayda değer. Attığı goller de öyle 4-1 lik maçta 4. gol olmuyor. Kazandıran goller oluyor, 1-0 yapıyor. Oyuna iyi adapte olmasının meyvesi sanırım. Bundan sonra bu adama da dikkat...

Ofsayt !

Futbolun anlaşılması en zor kurallarından biri , ofsayt.. Son yıllarda çokça da geyiği yapıldı, eğer bir kız ofsaytı biliyorsa futboldan anlıyor demektir falan filan. Ancak kimse gerekliliği ya da gereksizliği konusunda bir tartışma başlatmadı. Ya da bizim yaşımızın yetmediği yıllarda olmuş tüm bu sorguladıklarım.

Nedir ofsayt ? Takım arkadaşına pas verirken , arkadaşının kale çizgisiyle arasında en az 2 rakip oyuncu barındırma ya da artık karşınızda iki defans oyuncusu kalmadıysa toptan geride olma zorunluluğudur. Son iki adam olması önemli, kaleci veya bir başkası değil. İşte bu yüzdendir ki belirleme sıkıntıları çok büyüktür. Yardımcı hakemin en büyük sorumluluğudur ve onu da hatasız yapmak çok zordur. Çünkü aynı anda beş adet olası hareketli nesneye dikkat vermeniz gerekir ve bunların hepsini sadece topa vuruş esnasında geçen milisaniyelerde yorumlayıp sonucunu hakeme bildirmeniz gerekir. Beş nesne derken, topa vuran, pası alacak olan, top, ve kuralın geçerliliğini belirleyecek son iki adam.

Futbol otoritelerinin , forvetler sadece ilerde bekleyip kendilerine avantaj? sağlamasın diye koyduğu bir kural. Hani baskette de benzeri var ya, uzun boylular pota altında durmasın diye.. Tamam basketteki haklı sebepler barındırır, 2.5 metre adamı potanın tam altında maç boyunca tutarsan diğer 4 adamının kim olduğu bile önemli olmaz. İşin diğer boyutunda ise işler öyle değil. Ne olmuş benim forvet oyuncum rakip kaleciye en yakın oyuncu olarak duruyorsa? Bundan kim fayda sağlıyor ? Senin de defans oyuncun var , forvetime yakın markaj uygulasın değil mi ama ? Futbol üzerine düşündüğümde kafamı da en çok yoran olgu "ofsayt" dır zaten. Ofsayt olmasa maçlar daha mı gollü geçer acaba diye düşünmekten alıkoyamam kendimi. Sonra da "niye gollü geçsin ki" , "rakip kapanır bu sefer iyice" diye devam ederim. Gerçekleşmeden bilemeyiz derler ya , aynen o mesele işte.


Bir de "pasif" i çıktı bu işin ama efsanelerden ismini hatırlayamadığım için özür dilediğim bir futbolcu, "bu işin pasifi olmaz, bir oyuncu ya ofsayttır , ya değildir." der. Gerçekten de öyledir aslında. Topa hareketlenmezseniz oyuna dahil olmamış olursunuz ve ofsayt olmazsınız, ama rakip takım sizin bunu yapacağınızı bilemez.Onların kafasında "garanti ofsayt pozisyonunda" iken , nasıl olur da pasif olursunuz ? Ayrıca bu iş sadece neden atak yapan takımın lehine ? Örnekle açıklarsak, siz ortadan atak yaparken kanat oyuncunuz en kenarda bariz ofsayt pozisyonunda olsa , topla oynamazsa pozisyon devam eder. Defansta da aynı şey yapılsın o zaman deyince saçma geliyor değil mi... Ortadan atak yiyorsunuz ve sağ bekiniz sizin sahanızın en gerilerinde kenarda boş boş duruyor. Gol olabiliyor ama bu pozisyonda, halbuki sağ bekin de pozisyonla ilgisi yok , ne bu ikilem ?

Konuyu açış sebebim Newcastle-Arsenal maçında tartışmalara yol açan Theo Walcott un golünden sonra Wenger in açıklamalarıdır. Pozisyonda "pasif" olan Bendtner topla oynamayıp geri dönerken defansla çarpışmış ve Arsenale avantaj sağlanmış. Neticesinde gol olmuş..


Arsené Wenger diyor ki; ofsayt kuralı forvetlere şu haliyle bile adil olmayan bir avantaj sağlıyor. Şöyle ki, forvet oyuncusu en ilerde ofsayt olsun ama topu ona değil de kenardaki ofsayt olmayan sağ açığımıza atalım. Bu adam geriden çıktı ama topla birlikte ilerde pozisyon aldı ve forvet oyuncusunun önüne geçti. Bu durumda forvet kendisine "ofsayttan" avantaj sağladı. Üstad haksız değil.Ne demek istediğimi tam anlatamamış olabilirim ama merak edenler hem bu maçın gollerini, hem de EUROMASTERS - van Nistelrooy videosundaki golü izlerseler, dediklerimi tam olarak anlayacaktırlar..

Belki de futbol kurallarında değişikliğe gidilme zamanı geldi. Köklü bir değişiklik olmasa da revizyon şart oldu. Louis van Gaal in enteresan önerilerini inclemeye davet ediyorum hepinizi...